Dominik Cumhuriyeti
Dominik Cumhuriyeti topraklarının bulunduğu adanın ilk yerleşimcilerinin Taiwolar olduğu tahmin edilmektedir. Ada, Avrupa sömürgeciliğinin kıtadaki ilk adımlarına tanıklık etmiştir. Nitekim 5 Aralık 1492’de Kristof Kolomb’un kıtada ilk ayak bastığı yer, daha sonra Hispanyola adını verdiği adadır. Günümüzde Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti olan Santo Domingo da sömürge yönetimlerinin Amerika’daki ilk başkenti olmuştur. Takip eden ilk yıllarda adada yüz binlerce insan katledilmiş ve bu katliamlar Katolik rahip Bartolome de Las Casas’ın Kızılderili Katliamı adlı eserinde anlatılmıştır.Adanın batı kesimleri 17 ve 18. yüzyıllarda Fransa’nın kontrolü altında kalırken, doğu kesimde bulunan Dominik Cumhuriyeti toprakları ise yaklaşık 300 yıl İspanya tarafından sömürülmüştür. Fransa kontrolünde adanın ismi Saint-Domingue olarak değiştirilmiştir. Bu dönemde kahve ve şeker üretiminde oldukça önemli bir pozisyona yükselen ada, 18. yüzyılda Fransa İmparatorluğu’nun en zengin sömürgelerinden birine dönüşmüş ve Avrupa’nın kahve ve şeker ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılar hâle gelmiştir.
Adanın batı kesimi Fransız İhtilali’nin ardından başlayan süreçte, 1804 yılında, Haiti ismi ile bağımsızlığını ilan ederken, Dominik Cumhuriyeti 1 Aralık 1821’de bağımsızlığını ilan etmiş fakat iki ay kadar sonra yeni Haiti devleti Dominik’i kendi topraklarına katmıştır. Dominik Cumhuriyeti Haiti’ye karşı bağımsızlığını ancak 27 Şubat 1844 tarihinde kazanabilmiştir.
Bağımsızlığın ardından ülkede iktidar mücadelesi baş göstermiş, bu süreçte 1861-1865 yılları arasında bir süre daha İspanya işgali altında kalmış ve 11 Temmuz 1865’te bir kez daha bağımsızlığını kazanmıştır. Ancak ülkedeki siyasi kaos, iktidar mücadelesi ve çatışma ortamı bu tarihten sonra da devam etmiştir. ABD’nin bölgeyi kontrol altında tutma politikalarının bir parçası olarak 1916-1924 yılları arasında ABD işgali altında kalan Dominik Cumhuriyeti, 1930-1961 yılları arasında da Rafael Trujillo’nun dikta rejimi ile yönetilmiştir. Trujillo’nun CIA destekli bir operasyonla öldürülmesinin ardından ülkede yaşanan iç karışıklıklar, 1965 yılına gelindiğinde bir iç savaşa dönüşmüştür. ABD’nin o dönemde Küba’da yaşanan gelişmelerin bölge ülkelerinde tekrar etmemesi için yürüttüğü operasyonlar Dominik Cumhuriyeti’nde de uygulanmıştır. 1966 yılında iç savaşın sona ermesi ve ülkenin demokratik sisteme dönmesinin ardından günümüze kadar siyasal istikrar muhafaza edilmiştir. Trujillo yönetiminde 1960-1962 yılları arasında da kukla başkan olarak görevde bulunan Joaquin Balaguer, savaşın ardından 1966-1978 ve 1986-1996 yılları arasında 22 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış ve ülkenin yakın tarihindeki en etkili politik kimlik olmuştur. 1996-2000 ve 2004-2012 yılları arasında iktidarda kalan Leonel Fernandez de 12 yıl iktidarda kalmış ve iç savaş sonrası süreçte oluşan politik ortamda Dominik Liberal Partisi’ni (PLD) iktidara taşıyan ilk lider olmayı başarmıştır. Fernandez’in ardından PLD iktidarı Danilo Medina ile kesintisiz devam etmekte ve Medina 2012 yılından bu yana devlet başkanlığı görevini sürdürmektedir. Leonel Fernandez ise Kasım 2018’de Birleşmiş Milletler Dünya Dernekler Federasyonu (WFUNA) başkanlığına getirilmiştir.
