Ülke Tarihi
Bugünkü Fas topraklarının bulunduğu Kuzey Afrika’nın batı kısmında kalan coğrafya, binlerce yıllık köklü tarihe sahip olmakla birlikte, M.Ö. devirlere ait bilgilerin son derece sınırlı olduğu bir bölgedir. Fas’ın bilinen en eski yerleşimcileri olan Berberîlerin M.Ö. 3. binyıldan beri burada oldukları kabul edilmekte, Berberîleri oluşturan Masmûte, Zenâte, Senhâce gibi kabilelerin Mısır, Yemen gibi doğu bölgelerinden gelerek buraya yerleştikleri varsayılmaktadır. Tüm kuzey Afrika’yı hakimiyeti altına alan Kartaca İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Fenikelilerle birlikte Akdeniz kültürünün etkisi altına giren Fas coğrafyası M.S. 40’tan itibaren yaklaşık dört asır Roma İmparatorluğu’nun, 5. yüzyıldan itibaren de Vandallar, Vizigotlar ve Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalmıştır.
Fas topraklarındaki İslam hakimiyeti 7. yüzyılın sonlarında Emevîler tarafından gerçekleştirilen fetihle başlamış, zaten yüzyıllardır Arap etkisi altındaki bu coğrafyanın aslî unsuru olan Berberîler, bu tarihten itibaren Araplaşmaya başlamış ve böylece bu bölgede yeni bir kültür doğmuştur. 8. ve 9. yüzyıllarda İdrisîlerin hakimiyet kurduğu Fas coğrafyası daha sonra Haricîler, Fatımîler ve Endülüs Emevîlerinin nüfuz mücadelelerine sahne olmuştur.
11. yüzyılın ortalarından itibaren, Fas’ın yanı sıra Cezayir’in batısı ve Güney İspanya’yı da kontrol altına alan Murabıtlar, yaklaşık bir asır ülkeyi yönetmiş, Murabıt hakimiyetine son veren Muvahhidler de yine bir asır kadar Fas ve civarında hüküm sürmüştür. Görece huzur ve sükunetin sağlandığı bu iki yüzyıllık dönemde ülkenin kalkınma ve gelişmesi noktasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu olumlu tablo Muvahhidlerin hakimiyetine son veren Merinîlerin ilk dönemlerinde de devam etmiş, ancak 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yönetimin zayıflaması siyasî istikrarsızlık ve dağılmayı beraberinde getirmiştir. Böylece 1269 yılında Muvahhidlerin başkenti Marakeş’in alınması ile kurulan Merinî Devleti 1465 yılında yıkılmıştır.
15. yüzyılın ortalarından itibaren sömürgeci Portekiz’in saldırılarına maruz kalmaya başlayan Fas’ta, Merinîlerden sonra Sa’dîler ve yer yer Vattâsîler hakimiyet kurmuşsa da, bu dönemde güçlü bir yönetim tesis edilememiştir. Daha sonra Fas’ta köklü bir devlet geleneği oluşturmayı başaran Alevî Filâlîler, günümüze kadar varlığını koruyan devletlerini 17. yüzyıl ortalarında kurmuşlardır.
19. yüzyılın ortalarından itibaren Fransa, İspanya ve İngiltere, hatta zaman zaman Almanya arasında büyük bir nüfuz mücadelesine sahne olan Fas, 1912’de imzalanan antlaşmalarla bir kısmı Fransa’nın bir kısmı İspanya’nın himayesi altında kalacak şekilde sömürgeleştirilmiştir. Kıta ülkelerinin aksine yüzyıllar boyunca bağımsız kalmayı başaran Fas’ta bu gelişmeye rağmen özellikle kırsal alanlarda sömürge yönetimleri tanınmamış ve ciddi bir direniş gösterilmiştir. Nitekim Abdülkerim El-Hattabî liderliğindeki hareket İspanyollara karşı galip gelerek Haziran 1921’de bağımsızlığını ilan ederek Rif Cumhuriyeti’ni kurmuşsa da İspanya 1926’da tekrar hakimiyeti ele geçirerek Hattabî’yi esir almış ve devletini ortadan kaldırmıştır.
Fas’ta bir taraftan Fransa ve İspanya sömürgesi devam ederken, bir taraftan da geleneksel sultanlık yönetimi varlığı sürdürmüştür. 1927 yılında başa geçen V. Muhammed döneminde bağımsızlık hareketleri baş göstermiş, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bu süreç daha da hızlanmıştır. Nihayet 2 Mart 1956’da Fransa ile bağımsızlık antlaşması imzalanmış, 5 Nisan 1956’da da İspanya himaye İfni, Sebte ve Melile dışında kalan topraklardaki himayesini kaldırmıştır. İfni 1969 yılında Fas’a dahil olurken, Sebte ve Melila halen İspanya’nın Fas coğrafyasındaki denizaşırı toprağı olma özelliğini sürdürmektedir.
Bu tarihten itibaren Fas için yeni bir dönem başlamış Kasım 1956’daki BM üyeliğinin ardından 5. Muhammed kral unvanını almıştır. Onun 1961 yılında vefatı üzerine yerine oğlu 2. Hasan geçmiş ve o da 1999’daki vefatına kadar 38 yıl devleti yönetmiştir. 2. Hasan’ın ölümü üzerine yerine geçen oğlu 6. Muhammed halen devlet yönetiminin başındadır.
Bugünkü Fas topraklarının bulunduğu Kuzey Afrika’nın batı kısmında kalan coğrafya, binlerce yıllık köklü tarihe sahip olmakla birlikte, M.Ö. devirlere ait bilgilerin son derece sınırlı olduğu bir bölgedir. Fas’ın bilinen en eski yerleşimcileri olan Berberîlerin M.Ö. 3. binyıldan beri burada oldukları kabul edilmekte, Berberîleri oluşturan Masmûte, Zenâte, Senhâce gibi kabilelerin Mısır, Yemen gibi doğu bölgelerinden gelerek buraya yerleştikleri varsayılmaktadır. Tüm kuzey Afrika’yı hakimiyeti altına alan Kartaca İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Fenikelilerle birlikte Akdeniz kültürünün etkisi altına giren Fas coğrafyası M.S. 40’tan itibaren yaklaşık dört asır Roma İmparatorluğu’nun, 5. yüzyıldan itibaren de Vandallar, Vizigotlar ve Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalmıştır.
Fas topraklarındaki İslam hakimiyeti 7. yüzyılın sonlarında Emevîler tarafından gerçekleştirilen fetihle başlamış, zaten yüzyıllardır Arap etkisi altındaki bu coğrafyanın aslî unsuru olan Berberîler, bu tarihten itibaren Araplaşmaya başlamış ve böylece bu bölgede yeni bir kültür doğmuştur. 8. ve 9. yüzyıllarda İdrisîlerin hakimiyet kurduğu Fas coğrafyası daha sonra Haricîler, Fatımîler ve Endülüs Emevîlerinin nüfuz mücadelelerine sahne olmuştur.
11. yüzyılın ortalarından itibaren, Fas’ın yanı sıra Cezayir’in batısı ve Güney İspanya’yı da kontrol altına alan Murabıtlar, yaklaşık bir asır ülkeyi yönetmiş, Murabıt hakimiyetine son veren Muvahhidler de yine bir asır kadar Fas ve civarında hüküm sürmüştür. Görece huzur ve sükunetin sağlandığı bu iki yüzyıllık dönemde ülkenin kalkınma ve gelişmesi noktasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu olumlu tablo Muvahhidlerin hakimiyetine son veren Merinîlerin ilk dönemlerinde de devam etmiş, ancak 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yönetimin zayıflaması siyasî istikrarsızlık ve dağılmayı beraberinde getirmiştir. Böylece 1269 yılında Muvahhidlerin başkenti Marakeş’in alınması ile kurulan Merinî Devleti 1465 yılında yıkılmıştır.
15. yüzyılın ortalarından itibaren sömürgeci Portekiz’in saldırılarına maruz kalmaya başlayan Fas’ta, Merinîlerden sonra Sa’dîler ve yer yer Vattâsîler hakimiyet kurmuşsa da, bu dönemde güçlü bir yönetim tesis edilememiştir. Daha sonra Fas’ta köklü bir devlet geleneği oluşturmayı başaran Alevî Filâlîler, günümüze kadar varlığını koruyan devletlerini 17. yüzyıl ortalarında kurmuşlardır.
19. yüzyılın ortalarından itibaren Fransa, İspanya ve İngiltere, hatta zaman zaman Almanya arasında büyük bir nüfuz mücadelesine sahne olan Fas, 1912’de imzalanan antlaşmalarla bir kısmı Fransa’nın bir kısmı İspanya’nın himayesi altında kalacak şekilde sömürgeleştirilmiştir. Kıta ülkelerinin aksine yüzyıllar boyunca bağımsız kalmayı başaran Fas’ta bu gelişmeye rağmen özellikle kırsal alanlarda sömürge yönetimleri tanınmamış ve ciddi bir direniş gösterilmiştir. Nitekim Abdülkerim El-Hattabî liderliğindeki hareket İspanyollara karşı galip gelerek Haziran 1921’de bağımsızlığını ilan ederek Rif Cumhuriyeti’ni kurmuşsa da İspanya 1926’da tekrar hakimiyeti ele geçirerek Hattabî’yi esir almış ve devletini ortadan kaldırmıştır.
Fas’ta bir taraftan Fransa ve İspanya sömürgesi devam ederken, bir taraftan da geleneksel sultanlık yönetimi varlığı sürdürmüştür. 1927 yılında başa geçen V. Muhammed döneminde bağımsızlık hareketleri baş göstermiş, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bu süreç daha da hızlanmıştır. Nihayet 2 Mart 1956’da Fransa ile bağımsızlık antlaşması imzalanmış, 5 Nisan 1956’da da İspanya himaye İfni, Sebte ve Melile dışında kalan topraklardaki himayesini kaldırmıştır. İfni 1969 yılında Fas’a dahil olurken, Sebte ve Melila halen İspanya’nın Fas coğrafyasındaki denizaşırı toprağı olma özelliğini sürdürmektedir.
Bu tarihten itibaren Fas için yeni bir dönem başlamış Kasım 1956’daki BM üyeliğinin ardından 5. Muhammed kral unvanını almıştır. Onun 1961 yılında vefatı üzerine yerine oğlu 2. Hasan geçmiş ve o da 1999’daki vefatına kadar 38 yıl devleti yönetmiştir. 2. Hasan’ın ölümü üzerine yerine geçen oğlu 6. Muhammed halen devlet yönetiminin başındadır.
